Biz Kimiz

GEÇMİŞTEN BUGÜNE BİR YOLCULUĞUN KİLOMETRE TAŞLARI...

(Bu yazı 2011 yılında yazılmıştır.)

Savaş Özdural ve Kerem Kobanbay'ın yolları ortaokuldayken bir yaz kampında çakışır. Bu yaz kampının ardından ertesi yıl evlerinden epeyce uzaktaki bir lisenin bahçesinde birbirlerini tekrar görmeleri onlarda oldukça şaşkınlık yaratır. Sınıf dağıtımında ayrı sınıflara düşseler de on dakika sonra değişen öğrenciler sayesinde yine aynı sınıfta hatta aynı sırada bulurlar birbirlerini. İşte 1984 yılından beri süren dostluğun temelleri o sıralarda atılır. Lisede okul tiyatrosunu kuran ve başrolleri oynayan ikili mezun olduklarında hiç tereddütsüz konservatuar sınavlarına girer. Birden fazla okulun sınavına giren Savaş Özdural ve Kerem Kobanbay'ı kader ayırmak istememiş olacak ki ikisi de 1988 yılında MSÜ Devlet Konservatuarının tiyatro bölümünü kazanır. Okul yıllarından itibaren seslendirme yapan bu iki dost yıllar boyunca birbirinden hiç kopmaz ve 2000 yılında kendi şirketlerini açmaya karar verirler

"Seslendirmenin içinden gelip stüdyo kuranlara pek rastlanmadığı, hem sanatçıların hem teknik ekibin hem de müşterilerin mutlu olacağı bir ortam yaratma hayaliyle yola çıkarlar.

Mezun oldukları yıldan beri televizyon için dizi, yarışma ve program senaryoları yazarlar. İşte bu özgün Talk Show projelerinden birinin adı da Ak'la Kara dır. Bu nedenle kendi şirketlerini kurarken isim bulmakta hiç zorlanmazlar. Aslında onların hayallerinin iki yanıdır bu isim.

Kurdukları şirketin ilk durağı Bağdat caddesi üzerindeki bir bahçe katıdır. 2 oda 1 salondan ibaret bu ofisin odaları o kadar küçüktür ki ikili kendi masalarını salona kurmak zorunda kalır. Zaten onların dışında şirkette maaşını bile zar zor ödeyebildikleri bir tek sekreter vardır. Buradaki tek problem ofisin girişinin salona açılıyor olmasıdır. Az da olsa gelenler önce ikilinin odasından geçerek sekreterin olduğu odaya girer, sonra ilk girdikleri yere geri dönerek Savaş ve Kerem'le görüşürler.

Umutsuzluğa hiç kapılmadan tutunmaya çalışan ikilinin zaman içinde şansları döner. Önce dublaj yapmaları için bir kanaldan teklif gelir bunu diğer kanallar ve şirketler izler. Bir Stüdyo’ luk kiralık mekanlardan Suadiye’deki 3 Stüdyo’ luk binalarına ve en sonunda da 9 Stüdyo’ luk Acıbadem’ deki şimdiki mekanlarına geçerler. Yıllar yılları kovalar, hiç kaybetmedikleri umutlarına çok çalışmayı, sıkıntılar çekip pes etmemeyi eklerler. Her ne yaşanırsa yaşansın vazgeçmeden ve kopmadan ilerlerler.

Müşteriler, sanatçılar, çevirmenler, çalışanlar çoğalır ve Ak’la Kara yavaş ama emin adımlarla büyür. Küçük bir kartopuyken büyük bir çığa, dünyadaki en büyük stüdyoların ve tv platformlarının tanıdığı bir seslendirme şirketine dönüşür. Bugün Acıbadem'deki müstakil binasında 9 dublaj, 11 mix stüdyosu altyazı ve montaj süitleriyle, 50'ye yakın maaşlı çalışanı, 40'yi geçen çevirmen kadrosu ve her gün dublaja gelen 100’ ü aşkın seçkin sanatçısıyla , Türkiye ve Dünya'nın 40'a yakın prestijli kanal ve firmalarına dublaj hizmeti verir hale gelir.

Dublajda her şey yolunda giderken ikiliyi bir şeyler rahatsız etmeye başlar. Seslendirme iyidir, hoştur ama ya tiyatro ? Birkaç amatör grup ve bir profesyonel çocuk oyunu dışında asıl mesleklerini çok ihmal ettiklerini ve özlediklerini fark ederler ve bir sabah ‘’Hadi tiyatro k